Edip Cansever, çocukluğu gökyüzüne benzetmiş. Ve eklemiş: "Çünkü hiçbir yere gitmez. Asla kaybolmaz."
İnsanın çocukluğu gökyüzü gibiydi. Başımızı kaldırdığımızda ilk gökyüzünü görürdük, insan da ne zaman ruhunun en kuytularına bakmaya karar verse ilk çocukluğunu görmez miydi? Aslında her birimiz, çocukluğumuzda kaderimiz tarafından elimize verilen kalemle boyardık gökyüzümüzü. Mavi, beyaz, gri ya da siyah... Kocaman insanlar olduğumuzda hâlâ hayata o renklerle bakacağımızı bilmeden kendi ellerimizle şekillendirirdik hayatımızı ve dünyamızı.
"Aynı anda hem üzülmem hem de mutlu olmam mümkün mü? Şimdi burada olsan tabii ki mümkün derdin. Hiçbir şeyin sadece siyah ya da beyaz olmadığını söylerdin. Aslında çoğu şeyin gri olduğunu ve grinin bir sürü tonu olduğunu söylerdin."
..insanları yaşayışlarına bakarak, kolay kolay siyah ile beyaz gibi kesin alanlara ayırıp, haklarında inançlı yahut inançsız diye bir hüküm veremezsin. Çünkü siyah ve beyaz arasında oldukça geniş, gri bir alan da vardır..
..insanların çoğu, yaşamlarının büyük bir kısmını bu gri alanda sürdürürler..
bu kitap hakkinda cok gorusum var ama hicbiri fazla net olmadigi icin icimden hic yazmak gelmiyor. belki yazdikca netlesir umuduyla yaziyorum yine de. genel olarak spoiler icerecek diye dusunuyorum ama cogu insan da filmini izlemistir yuksek ihtimalle, bilmiyorum. ozellikle bir major (?) spoiler olacak ama.
bakin bu klasik bir kitap, hani klasik
Evett, Oathbringer nihayet bitti. Dalinar'ın geçmişini okumak beklediğimden çok daha zordu. Okurken afakanlar geçirdim bu ciltte desem yalan olmaz herhalde. Dalinar'ın öyle bir geçmişi vardı ki ben bile bir büyücü bulayım da zihnimi sildireyim diye düşünmeden edemedim. Onun ruh hali beni çok etkiledi. Üstelik sadece Dalinar da değil